Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hooop taslaklara demeden...

Moralim bozuk... Nedenini bilmiyorum bile. Hayatımda sürekli atladığım, aslında hiç atlamadığım bir nokta var. Hayatımdaki tüm diğer noktalar, insanlar, olaylar dönüp dolaşıp oraya geliyor ve bir bir son buluyor ya da kilitlenip kalıyor. Çünkü noktayı atlayamıyorum. Karşıya geçemem, yükseklik korkum var. Bir sınır olarak düşünürsek, evet bir sınır. Benim için sınırı geçmiş insanlar yok değil. Sorun şu ki, ben kimsede sınırı geçemiyorum. Kimsenin çare olamayacağı birisiyim... En azından bunu biliyorum, bildiğimden de buna göre hareket edebiliyorum. Yani, kendi kendimi gülümsetebiliyor, çevremdekilere mutluluk saçabiliyorum. Herkesle gülebiliyorum ama herkes varken yalnızım. Çünkü çevremdeki insanların hiçbiri, aslında çevremde değil. O kadar uzaklar ki... Doğrusu, aslında çok yakınlar ama sırf benim yükseklik korkumdan dolayı uzak kalıyorlar. Aşamayacağım bir noktayla boy ölçüşme cesaretini bile göstermiyorum. Ne kadar korkağım... Neyse, böyle işte... Kısaca moralim bozuk ve nedenin...

Bir Kristalin İçinden Dünyaya Bakmak.

Denediniz mi hiç bilmiyorum, bir kristali alıp ışığa tutmayı. Ve sonra bakmayı... Birçok ışık huzmesi dalar gözünüzden içeri. Aynı anda birçok dünyanın hikayesi yankılanır kafanızın içinde. O kristallerden süzülen parıltılar birer hayattır aslında. Işığa doğru tutup kıpırdattığınızda ışık huzmelerinin hareket ettiğini görebilirsiniz. Evet, bunun anlamı o parıltıların hayatlarını etkiliyorsunuz demektir. Dünya sizin etrafınızda dönmüyor diyenler vardır mutlaka çevrenizde. Hayır, aksine dünya sizin etrafınızda dönüyor. Seçme hakkınız var. Arkadaşlarınızı, sevgilinizi, düşmanlarınızı... Aileniz bu gruba dahil değil çünkü kristali elinize tutuşturanlar onlar. Siz de başkası için birer parıltıdan ibaretsiniz. Hepimiz öyleyiz, sadece bir ışık. Seçtiğiniz insanların kriterleri vardır. Işıklar dörtgen, beşgen olabilir. Yıldızlar gibi olabilir. Kusursuz parlaklık yoktur. Ama en dürüst şekilde parlayanlar vardır. Veya yetenekleriyle parlayanlar... Bunları seçmek, belirlemek ve kendi dünyanızda...

Bazısı, bazısı, bazısı...

Her insanın bir ilişki kriteri vardır. Bazılarının kriterleri çok önemli olaylar değildir, bazılarınınki ise çok önemli olaylardır. Bazıları der; "Müzik zevkimiz aynı olsun... Hatta müzik zevki benden iyi olsun." Bazılarıysa der; "Zengin olsun, yakışıklı olsun, çevresi olsun." Yani insanlar sevgili adayı saydığı kişileri kendince mülakata alır. Onu sevenlere ayrı mülakat yapar, kendi sevdiklerine ayrı mülakat. Ve bunlarda genelde aynı bir kilit nokta olur. Bu, "Beni neden / ne kadar çok seviyorsun? Kanıtla..." türündeki sorular olabilir. Karşı tarafın hemen hemen hepsi de bu sorudan kaçar. Hiç arkasına bile bakmadan kaçanlar, söyleyemem diyerek kaçanlar, kelimeler kifayetsiz kalıyor diyerek kaçanlar... Bazısı şımartılmak ister. Çok çok çoooook demek yeterlidir. Bazısı laf istemez, sevgiyi görmek ister. Bir binayı yakmanız filan değil, sarılsanız yeterlidir aslında. Bazısı kıskanılmak ister, bazısı kıskanılmamak... Bazısı ne istediğini bilmez. ...

Bilmeden, istemeden, düşünmeden...

İnsanlar bilmezler seni, tanımazlar seni. Ben de tanımam ki, kendimi. Sen, ruhumun ikiye bölünmüş kısmısın. Arafsın. Ne iyisin ne kötüsün. İyiyle kötünün kavga etme sebebisin. Kalbimde minicik bir noktasın. Sen, canımsın. Ve ben, canıma kastediyorum. Ki, senin iyi saf tarafının korkmadığı şey yoktur. Kendi sevginden dahi korkarsın, çünkü sevgi zehirli bir zayıflıktır. Ama korktuğun her şeyi yenmenin bir yolu vardır. Kötülüğe sataşmak. Duygusuzluğa dalmak. Ruhsuzluğa kendini hapsetmek. Gözlerini kapattığında, o "Banane ya!" diyen kısımdır, kötülüğün içindeki iyilik. Acınası bir umursamamazlıktır. Kendine bile acıdığın bir dönemde. Canının yanmasından korkmamanın tek sebebidir, iyiliğine kötülüğünü katman. Çünkü bu cesarettir. Sonuç olarak içten içe kendini öldürürsün. Ki, bunu bile hissetmezsin. Bilmezsin. Nedeni, iyiliğinin farkında olduğun halde kötülüğünün avantajlarını istemeden kullanmandır. Ruhunu kendine bile kapattığın an, kalbini kendine bile mühürlediğin an kimse sen...

Olası Sevgiliyle Yapılabilecek Olası Aktiviteler Listesi.

1-) Shot Yarışı (Çay ile de shot atarım hayatım sen üzülme.) 2-) Bungee Jumping (İşte bu tırsınç çünkü bende yükseklik korkusu var. Olmasa da olur.) 3-) Paten (Özellikle sahil kenarıysa.) 4-) Pişti Oynamak (Ben kazanırım) 5-) Lunapark (Gondol - Ranger - Rocket, Vuhuuuuu.) 6-) Salıncak Yarışı (Kapışalım mı?) 7-) Okey (İki kişi daha bulmak gerek bir de benim yüzümden kaybedersek kızmak yok.) 8-) Uçurtma Uçurmak 9-) Gülhane'de Kitap Okumak (Lalelerin arasında...) 10-) Kitap Fuarlarına Gitmek (Ben = Kitap, seni bilemem.) 11-) Dans Etmek (Salsa kursuna beraber gidebiliriz mesela.) 12-) Piknik (Kek yaparım.) 13-) Sinemaya Gitmek (Bir sen, bir ben öderiz. Ayda 2-3 kez.) 14-) Lades Oynamak (Ben kaybederim.) 15-) Yiyebildiğin Kadar Ye Pizza'ya Gitmek (Yuh hayvan benim pizzamı da mı yedin demek yok) 16-) Sahile İnmek (Vaktimiz oldukça, bolca.) 17-) Deniz Kabuğu ve Taş Toplamak (Koleksiyon yapıyorum.) 18-) Saklambaç Oynamak (Bu bir aile geleneğidir, bu ara canlandırılmayı...

Ben Sana Nasıl Uyduysam...

Resim
Aşkı reddetme sebebim aşka çok inanmamamdır. Ben sevdiğim insanı seveyim, o beni sevmese de olur. Zaten sevse de yüz kere desin, inandıramaz. Bir elime ayı, bir elime güneşi koysa yine içimde inanmayan ufacık bir nokta olurdu herhalde. En azından ben sevgimden eminim, biliyorum. Nereden bileceğim karşımdaki beni gerçekten seviyor mu, yoksa sadece canı mı sıkılıyor? Bu yüzden genelde imkansıza oynarım. Zoru severim. Dönüp bakmaz çünkü. Hakkındaki her şeyi öğrenmek isterim baksa. Bakmasa da öğrenirim gerçi ama. Genelde erkekler kolaya kaçmayı sever, bu yüzden ben tam evet diyecekken "Ooof bunaldım artık seviyoruz da ne oluyor dönüp bakmıyor bakarsa da canıma mı susadım sanki ne soğuk bi kız. Daha çabuk evet diyeni, daha güzeli aha şuna bak sarışın daha yeni gelmiş hayır hayır sakın benim az evvel vazgeçtiğim kızın yanına oturma of ya hay ben böyle işin..." diyerek tam topuk kaçış. Veya kızları çok saf sanıyorlar. Akıllı olan kız aynı oltaya bir kere takılır. Sevgi oltası atan o...

Dengesiz ve Yeşil Başlıklı Kız.

Seni çok sevebilirim. Çok çok da sevebilirim. Çok çok çok da sevebilirim. Belli edebilirim. Belli etmeyebilirim. Gülümseyebilirim. Ağlayabilirim. Uykularım kaçabilir. Kaçmayabilir. Sürekli seni düşünebilirim. Kafamdan hiç çıkmayabilirsin. Buna rağmen hiç bir şey belli etmeyebilirim. Duygularımı açık açık söylemeyi bırak belirtemeyebilirim. Varlığımı hissettiremeyebilirim. Utanabilirim. Kıskanabilirim. Sana yazabilirim. Yazmayıp bekleyebilirim. Seni hasta edebilir miyim bilmem ama sana hasta olabilirim. Deli deli dolaşabilirim. Sana aşık olabilirim. Dengesizim lan ben! İnsanın kendini bilmesi güzel bir şey tabii. Bu kadar olasılık içinde ne yaptım peki? Olasılıksızı seçtim. İmkansızı seçtim. Seni seçtim, Pikaçu. Pikaçu kadar sevimli olduğunu biliyor musun? Çarpıldım sana resmen. Ha bi de duvar çarptı filan o ayrı mevzu da. Hep duygusal duygusal mı yazıcam ya. Sıkıldım, kendimden sıkıldım. Gel Pikaçu kaçalım biz. Hala dalga geçiyorum, ne yüzsüzlük bu. İyi ki okumuyor. Okuyor mu yok...

"Happily Ever After!"

"Gökyüzünün perdeleri açıl desem açılır mı? Masalların ülkesine sonbaharda kar yağar mı?" İnanır mısınız? Gökyüzüne bakıp çok açıl dedim. Yıldızlar parıldadı sadece. Sonra düşündüm, anladım. Yıldızlar beyaz. Kar gibi. Tane tane. Farklı farklı. Gökyüzündeki perde açıldığı an değil kapandığı an görüyoruz ama onları. Sonbaharda tadından yenmeyen bir söz bu, kulağımın bir köşesinde fısıldarım kendime. Benim masallarımın ülkesinde hep sonbahar bu yüzden. Her yer bembeyaz. "Uyan uyan uykulardan, sonsuz sırlar arasından. Gökyüzünün kapısından, bana yıldız toplar mısın?" Kar tanelerimi tek tek toplayıp gökyüzünden düşmeden getirir misin bana? O tanelerin birine bile değmem ki ben. Bana getirene kadar sen onları, erirler yok olurlar. İstemezler beni, gökyüzüne ait onlar. Parıldamalılar. "Rüzgarların tahtındasın..." Vay be bir de rüzgarın kralı olmuşsun. Kaf Dağı'nda yaşarmışsın diye duydum. Neresiymiş orası, İstanbul'da mıymış? Denizin en dibi mi, gökyü...

Kuzuluk Şarkısı

Siz bilir misiniz diyeceğim de nereden bileceksiniz. 11-12 yaşlarındaydım. Kuzuluk - Akyazı'da iken bir şarkı uydurmuştum. Mantar topluyorduk. Mantarlara şarkı yazmıştım. Sonra o şarkı her yıl söylene söylene büyüdü "Kuzuluk Şarkısı" oldu. Bu yeteneğimi diğer tüm yeteneklerim gibi babamdan almışım. Babasının kızı derler ya işte, tam ondan! Şarkı sözlerini yazıyorum buraya ki, sizin de dilinize dolansın filan. Hem de hiç unutmayayım. Kuzuluk Şarkısı Orada bir mantar var uzakta, O mantar, bizim mantarımızdır. Yesek de, pişirsek de, O mantar, bizim mantarımızdır. Orada bir palamut var uzakta, O palamut bizim palamutumuzdur. Sincaplara versek de, O palamut, bizim palamutumuzdur. Orada bir bazlama var uzakta, O bazlama bizim kahvaltımızındır. Yesek de, saklasak da, O bazlama bizim kahvaltımızındır. Orada bir kelebek var uzakta, Ne yapıyor çok belirsizdir. Yakalasak da, sevsek de, O kelebek çok sahipsizdir. Orada bir Kuzuluk var uzakta, O Kuzuluk, biz...

Al yüreğimi, koy oraya bi yere.

Bak, kalpsiz daha iyiyim. Daha güzelim. Daha ışık saçarım. Düşünmem kim ölmüş, kim sevmiş, kime ne demiş. Kıskanmam ki. Al yüreğimi koy bi yere. Ben rahat, sen rahat. Ya da kendi yüreğimi mi çıkartıp bıraksam bir köşeye. Oh mis işte. Kandırdım! Ehe. Kalbinin tamamını bana vermemişken kalbimi sana verecek kadar şapşal değilim. Aşık oluyorum dediysem de o kadar değil, abartmayalım. Yine de istersen aşk böceği ol, istersen cırcır böceği ol, istersen ağustos böceği olup başımda şarkı söyle. Ben varım, sen de varsan. Vazgeçmedim de, henüz. Ama daha kovalamayacağım. Kaçanı kovalama sırası sende. Ben aslında yoğum. Saklambaç çok iyi oynarım. Sakın gözünü kırpma, arkana bile bakma. Sobelenirsin. Anlayacağın, hala aynı duygularla: "My love..."

Minicik Bir Hikaye, Ve...

Birbirini çok seven üç kelebek bir gün ateşin ne olduğunu tartışmışlar. İlki ateşe uzaktan bakmış ve demiş: "Aydınlatandır." İkincisi biraz daha yaklaştığında demiş: "Isıtandır." Sonuncusu ise hızla ateşin içine dalmış. Ateşin gerçekten ne olduğunu bir o anlamış; Ama gel gör ki bunu hiç kimseye anlatamamış... Sevgi ve Bağlılık da ateşe benzer. Anlamak için ne bakmak, ne de yakınlaşmak yeterli değildir. Yanmak gerekir. Bermuda Şeytan Üçgeni bu üç kelebeğin arasında kalmaktır işte. Biri sizi aydınlatır, biri sizi ısıtır, biri ise sizi yakar. Biri sadece bakar, biri yakınlaşır, bir diğeriyse yanar. Ve siz bu üçünün ortasında şaşırmış bir biçimde kalırsınız. Adı üstünde, şeytan üçgeni. Bu üç kişinin hepsinde şeytan tüyü var. Hepsi etkiler, kendine çeker. Ama sadece birine yanarsınız, tek sorun hangisi olduğunu çözmenizdir. Çözmem kolay olmadı. Ama sonunda kim olduğunu buldum. Ve hakkında diyeceğim tek şey: "Benden daha iyilerini bırakın dişi sineğe bile...

Laylaylom Galiba Sana Göre Sevmeler....

Resim

Aşık oluyorum ulan! Ulan nedir yaaa. Ayıp ayıp. Aşık oluyorum be.. Heyt beeee! Yok bu da olmadı. Neyse.

Ben ne ara bu kadar, hasta olmuşum ona. Ne ara bu kadar, kendimi kaybetmişim.. Buraya adını fısıldadığım ikinci insan o, değerini bilsin. İçim titriyor, adını duyunca bile başım dönüyor. Galiba sınavdan sonra kendime fısıldadığım ilk onun adı oldu. Sal kendini, bırak.. Doyasıya sev şimdi, aşık ol.. Dedim kendime. Ve daha başlangıçta böyleysem, ona tam aşık olamamışken. Ve sınav var diye kendimi zapt etmişken. Onun varlığını hissetmek, titrememe sebep oluyor. Ruhumun ortalıkta daha çok boş boş dolanmasına sebep oluyor. Bunu en son yaşadığımda dokuzuncu sınıftaydım ben.. Bunu başka kimsede hissetmedim, onu tanıyana dek. Şuan başımı döndüren bu insanı asla bırakamayacağım, galiba. Herkesi reddediyorum, 11. kişi o. Ben onla kafayı bozmaya hazırım. Diğer 10 kişiyi reddettim, bi 10 kişiyi daha, hatta tüm dünyayı.. Uğruna reddederim. Ben içimdeki duyguların bu kadar yoğun, hassas ve her an beni benden almaya hazır olduğunu ikinci kez hissediyorum. Ah, bunları okumuyor olması ne yazık. Kendi...

Boş Gezenin Boş Kalfası Olmak..

Ders çalışasım geliyor, hala. Nasıl bir inek öğrenciyim ben de çözemedim. İşin daha korkuncu kafam feci gitti. Sınavın bitmesi ile başımın dönmesi, sınav stresi ile başımın dönmesi derken kafam iyi oldu. Ki daha kutlama yapmadan kafası iyi olan bir insanım. Akşama kadar uyuyup sabaha kadar oturmayı, doyasıya muhabbet etmeyi, istediğim kafayı yaşamayı nasıl özlemişim bir ben bir Allah bilir. Alışveriş listesi yapmalıyım, en büyük sorunum bu artık. Suratım pancar gibi olmadan, +50 güneş kremi almalıyım. Suratıma uyan şirin bir güneş gözlüğü. Bir tane daha topuklu ayakkabı almalıyım kendime. Müziklerimi indirmeliyim, bi' eskiler kaldı zaten de.. Yola çıkmalıyım yola, bıktım İstanbul görmekten. Ramazanın sonuna doğru dönmeliyim ama, kitap fuarı var hastası olduğum. Sultanahmet'e gitmeliyim, Eyüp'e, Pierre Loti'ye. Kapalı Çarşı ve o hayvanların bulunduğu kısım burnumda nasıl tütüyor. Eminönü'ye gidip balık ekmek yemeyi özledim. Rönepark'ta çay içmeyi. Badavut'u ö...

Leyla ve Mecnûn

Yâ Rab bela-yı aşk ile kıl âşîna beni Bir dem bela-yı aşktan kılma cüdâ beni Az eyleme inayetini ehl-i dertten Yani ki çoh belâlara kıl müptelâ beni Oldukça ben götürme belâdan iradetim Ben isterim belâyı çü ister belâ beni Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigârımın Geldikçe derdine beter et müptelâ beni Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim Vaslına mümkün ola yetürmek sabâ beni Nahvet kılıp nasîb Fuzuli gibi bana Yâ Rab mukayyed eyleme mutlak bana beni Fuzuli

Yolculuk Listem

1-) Ali Atay - Yokluğunda 2-) Ali Atay - Aşk Bitti 3-) Duman - Bal 4-) MFÖ - Gözyaşlarımızı Bitti Mi Sandın? 5-) MFÖ - Sen ve Ben 6-) Mehmet Günsür - Eylül Akşamı 7-) Ali Atay - Eksik Birşey Mi Var? 8-) MFÖ - Sarı Laleler 9-) MFÖ - Silmez Gibisin 10-) Redd - Prensesin Uykusuyum 11-) MFÖ - Yalnızlık Ömür Boyu 12-) Almora - Kaf Dağının Ardında 13-) MFÖ - Güllerin İçinden 14-) Teoman - İstanbul'da Sonbahar 15-) Teoman - Değirmenler 16-) Şebnem Ferah - Hoşçakal 17-) Şebnem Ferah - Mayın Tarlası 18-) Pentagram - Uzakta 19-) MFÖ - Kıskanınca 20-) MFÖ - Hep Yaşın 19 21-) Zakkum - Ahtapotlar 22-) Ali Atay - Yalan 23-) Tnk - Yine Yazı Bekleriz 24-) Redd - Nefes Bile Almadan 25-) Şebnem Ferah - Birileri Var 26-) Şebnem Ferah - Bu Aşk Fazla Sana 27-) Grup Vitamin - Al Aşkını Sok Gözüne 28-) MFÖ - Ele Güne Karşı 29-) MFÖ - Mazeretim Var 30-) MFÖ - Sensiz Olamam 31-) Pinhani - Yitirmeden 32-) Yalın - Keyfi Yolunda Aşkı Sonunda 33-) Gökhan Türkmen - Aşk Lazım 34-...

Mecnun İle Mi Leyla?

Paralel evren dediğimiz şu garip yerde, Leyla düşer çöllere Mecnun yerine... Seraplar alır götürür Leyla'yı uçsuz bucaksız İstanbul'un içine.. Kupkuru bir kız değildir Leyla, bu evrende. Değildir gözleri ela, kaşları yay biçiminde. Bildiğin Leyla'dır o, Mecnun'u arar durur. Aklı bir karış havadadır, güzelliği destan değildir dillere. Dolaşıp durur İstanbul sokaklarında, şarkılar söyleye söyleye. Bir lale görür, takar kumral saç tellerine. Gelen geçen bakar "kimdir bu, neyin nesidir" diye... O ise hala gezer dans ede, dans ede... Leyla'dır bu, Lale Devri'ne de gider, istediği her diyara da... İşte, hayal ettiğini görür, yalnızlık çöllerinde. Bir tek O'nu hayal edemez, yüce varlıkları hayal edemez ve Mecnun'u hayal edemez... O neye aşıktır bilinmez. Aşık mıdır, o da bilinmez. Hayal eder yıldızları, yıldızların arasında bir yıldız olur... Parlar, insanlara içtenlikle. Sevecen bir kızdır Leyla, sevmez kötülüğü. Ama anlamaz insanlar, onun yıldız o...

Beren ve Lúthien'in Hikayesi.

Resim
Yapraklar uzun, çimenler yeşildi. Ne hoştu şemsiyesi uzun göknarların. Ormanın açıklığında, gölgede Göz kırpıyordu ışığı yıldızların. Tinúviel dans ediyordu orada şimdi, Görünmeyen bir kavalın ezgisiyle. Yıldızların ışığı saçlarında Ve parıl parıl parlıyordu elbisesi sırtında. Beren buz gibi dağlardan geldi oraya, Kaybolmuştu yaprakların altında gezinirken, Kederli kederli dolaşıyordu bir başına Elf nehrinin akıp gittiği yerde. Baktığında göknar yapraklarının gerisinden O altın çiçekleri gördü şaşkınlıkla Kızın pelerinini ve kollarını örten, Ve saçları sanki adında bir gölge. Tılsım iyi geldi, dağlarda gezinmeye Mahkum edilen yorgun ayaklarına, Atıldı hemen güçlü ve çevik elleriyle. Parıldayan ay ışınlarını yakalamak için Çabucak kaçtı kız dans eden ayaklarıyla Elf Yurdunun sık ormanlarının içine, Ve onu bıraktı ki dinleyen,sessiz ormanda Bir başına biraz daha gezinsin. Ormanda sık sık duydu uçuşan sesini Ihlamur yaprağı kadar hafif ayakların, Duydu ormanda...

Eğer sen beni seversen, en güzel gülen ben olurum.

Kaçması gereken benken kovalıyorum. Öyle ki, daha önce kimse beni aşkından hasta etmedi, yataklara düşürecek kadar. Öyle ki, şuan daha önce yazdıklarımın biri bile umrumda değil. Öyle ki, şuan gel dese daha öncekilere dediğim gibi sen gel diyemem. Giderim. Öyle ki, bir salise bile aklımdan çıkmıyor. Öyle ki, kendimle savaşıyormuş gibi hissediyorum kendimi. Öyle ki, karşı koyamıyorum. Herkesin zaafı olduğu birisi olurmuş. Benim de zayıf yanım oymuş. Buraya da yazdığım gibi, diğerlerini kovaladım çoktan. Onu kovalayacağımı sanmıyorum. Aksine kapıları ardına kadar açtım, belki bir ilgi pırıltısı gösterir diye bekliyorum. Bekliyorum... "Eğer sen beni seversen, en güzel gülen ben olurum. Eğer sen beni seversen o zaman ben çok mutlu olacağım. Ben çok mutlu olduğum zaman, mutluluk bulaşıcı, ben şimdi herkese bulaştıracağım o mutluluğu. Beni keyifli gören mutlu olacak, mutlu olacak, mutlu olacak... Ondan sonra sen... Sen, sen de mutlu olacaksın. Sen mutlu olunca bu sefer ne olacak? B...

Mort

"Burası hayatsaatlerinin saklandığı parlak mum ışığıyla aydınlatılmış oda - raf raf üstüne, her yaşayan insan için kum saatleri, ince kumlarını gelecekten geçmişe dökmekteler. Dökülen kum tanelerinin topyekün ıslığıyla oda deniz misali kükremekte. Bu, odanın sahibi. Meşgul bir havayla dimdik yürüyor odada. Adı, Ölüm." İlk sayfasındaki bu ilk cümlelerle, satırlarla beni mest etmiş bir kitap... Bu yazılardan sonra olaylar azıcık karmaşıklaşmaya başlıyor. Mort insanların zaman zaman sırıtmasına, zaman zaman "aptal!" diye bağırmasına neden olan bir karakter. Becerikli, bir o kadar da beceriksiz. Sevilen, bir o kadar da sevilmeyen. Ölüm'ün çırağı o, sonuçta. Kitaptaki büyücüye gelince. Zifnab'ı oldukça hatırlatıyor bana. Zifnab'ı hatırladıkça tabii diyalogları da hatırlayıp kendi kendime gülüyorum. Xar: Kimsin sen? Nesin sen? Zifnab: Ben Bond. James Bond. Zifnab zehirli şarabı içer. "Tadı güzeldi ama biraz acıydı. Zehirden olsa gerek." de...

Happy Happy Happy

İçim içime sığmıyor. Hayır, bir insan karşılığı yokken bu kadar mutlu oluyorsa -yaşasın! benim duygularım varmış!- kimbilir karşılığı olsa nolur? Ha bu arada, dünkü yeme atlayanınız yoktur umarım. Burayı okuduğunu sanmıyorum. Okuyorsa bile -ki okumuyor bence- benle pek muhatap olduğu söylenemez. 8'dekinden çok da farklı değil ha? Ben de öyle düşünmüştüm. Ama sevmeyi özlemişim. Ben onu sevmeyi seviyor olabilirim. Neeeeyse. Ama eğer 8 gibi davranırsa, kaçarsa yani... Bi' süre kovalarım, şuan yaptığım gibi. Ama sıkılırım ben kaçarım. Sonra işine gelirse. İşine gelmezse de, hıh şuraya yazıyorum bidaha ruh ikizi mikizi aramak yok. Gerçi, Allah'ın hakkı 3'tür derler. Kendime bir hak daha veriyorum, ehe. Ondan uzak durun. Valla buradan saçlarınızdan tuttuğum gibi duvara geçiririm kafanızı, sevgili kızlar. İçimdeki öküz hala duygusuz yani, bilginize. Hep böyle neşeli olmam dileğiyle.

Hayata Reçel Kavanozunun Dibinden Bakmak.

Hayatta sevilmesi gereken çiçekler var. Tokuşturulması gereken kadehler.. Ağaca tırmanıp toplanması gereken vişneler var. Yapılması gereken reçeller. Yenilmesi gereken tatlılar.. Evet denilmesi gereken sorular.. Kıyamadığın için aşık olmadığın insanlar var. Senin için canını bile feda edebilecek sana aşık insanlar. Belki kalbini kıracak, belki kalbini kıracaksın. Yumurtaya atılması gereken pul biberler var hayatta. Biberli yumurtayla double acı yaşatacak. Bunların üzerine içilmesi gereken bir bardak soğuk su var. Kana kana. Kandıra kandıra.. Yolda gördün mü sevilmesi gereken çocuklar var. Hayatında hiç sevgi görmemiş, belki de görmeyecek. Bakılacak denizler var, dibine dalıp çıkmamayı düşleyeceğin. Dilek dilenecek yıldızlar var. Her yıldızda dileyeceğin insanlarla beraber. Alınacak kitaplar. Okunacak şiirler. Görülecek sergiler. Gidilecek müzeler. Dinlenecek konserler. İliklere kadar hissedilecek yağmurlar var. Bazen kalbe yağan, bazen aklı kapatan. Üşüten.. Bırakma...

Gaipten Gelen Möö

Siz hiç gaipten sesler duydunuz mu? Bugün başıma gelen olay bununla alakalı. Ders Matematik, Yumuşak'ın dersi. Ben Coğrafya'dan sıkılmış, vurmuş kafayı uyumaya çalışıyorum. Çok sevgili sıra arkadaşım Zemzem de test çözüyor. Tam daldım, böyle hayallerle filan mutlu mutlu. Bir ses.. "MÖÖÖÖÖÖĞ" Dedim, tövbe ya Rabbim... Güldüm, uyumaya çalıştım. Ama o ses kafamı kaldırana kadar durmadı. Zemzem'e bakıyorum, o da bana bakıyor. Kısık sesle "Sen de duydun mu?" diye sordum. "Neyiii?" dedi. "Biri möööö'lüyor ya." dedim uykulu uykulu. "Saçmalama senin uyku başına vurmuş" cevabını aldım. Pür dikkat sınıfı dinliyorum ama, o sesi çıkaran öküz yok. Tekrar gözlerimi kapadım. İki saniye geçmeden yine, "Möööööğ.." Zemzem'in sesine de benzemiyor ki. Kafamı ne zaman kaldırsam kızın kulağında kulaklık test çözüyor. "Mööööö" sesi o kadar uzun sürdü ki, dayanamadım. Zemzem'e döndüm dedim, "Susmuyor lan b...

Yeşil Başlıklı Kız ve Cenever

Bana "Yeşil Başlıklı Kız'ın Ceneveri olmalı" diyen arkadaşıma. Ve, Cenever'e... İnsanlar, Yeşil Başlıklı Kız'ın ailesine alışveriş yaptığından bahsederler. Yeşil Başlıklı Kız çıkar yollara, o market senin bu market de senin üçüncü market de bizden hediye dolaşır durur. Bahçelievler'deki şu minik semtin kahramanıdır o. Herkesten farklı olduğu için ona insan gözüyle bakmazlar. Pelerinini üstüne çeker, kimseyle konuşmadan alışverişini yapar. Pelerinini takmadığı zamanlar, tanıyamazlar onu. Yine böyle bir günde, yine ailesi için alışverişe çıkmış. Pelerinini geçirmiş sırtına, gözleri de yeşil olaymış iyiymiş. Neyse, hikaye bu değil. Bim'e gitmiş önce, yoğurt almış. Kasiyer ona para üstünün rakamını bile söylememiş. Yeşil Başlıklı'nın en sevdiği de buymuş ya zaten. Pek konuşmasına gerek kalmıyormuş, pelerinli iken. Oradan çıkmış, bir hediyelik eşya mağazasına girmiş, oradan Kiler'e, sonra da eve gidecekmiş. Kiler'e vardığında duraksamış. Ala...

Keyifsizlik'ler..

Arkadaşımın benden 402 beklemesi mi daha kötü yoksa beni arkadaşlıktan reddetmiş olması mı karar veremedim. İkincisi sağlam koydu ama. Ha, bir de bunun üstüne çok değer vermek istediğim insanların çok değerli bencillikleri geldi. Ayrıca insanların pis pis bana ygs'de istediğin puanı yapamadın köpek gibi çalıştın demelerinden de nefret ediyorum. Çok sinirlendim çünkü herşey üst üste geliyor. Düşün, değer veren kimse yok. Yaşamak hata lan. Aşık olma safhasındaydım, artık değilim. Çünkü değer verdiğime değmez. Çünkü değer vermiyor. Huyu huyuma birini buldum dedim. Bulamamışım, salak ben. Hoşlanma safhası dolu, demek isterdim de.. Hahihaha ne dolusu. Bir zamanlar hoşlandığım çocuk yüzüme bakmıyor şu aralar o gün gördü beni 40 saat boyunca insan bi merhaba der. Bi çarpar özür diler. Müsaade ister. Güle güle der. Ne bileyim bişey der! Ki benim de hoşlanmaya devam etmek için bir bahanem olsun. Yok işte, o da bende bitti. Öküz öküz öküz, bu kadar. Uzun süre aşık olmayı bırak ho...