Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Masallarımızın Ülkesinde..

Masalların ülkesine sonbaharda kar yağar mı? Masallarda da okullar tatil olur mu? Peki kardan adam var mıdır o ülkede.. Kar taneleri bir kristal midir.. Hayatımız da masalsa hayal gücü mü onun ülkesidir peki..? Yoksa hayalgücümüz masallarımızı ülkesine mi hapsetmiştir? Do you wanna build a snowman?

Ağlayan Yüzler..

Gülümsemenin ardındaki hüzünlü sessizlik.. İnsanların yarattığı büyük düşüncesizlik.. Hayalgüçleriyle yıkmaya çalışırken küçük yürekleri.. Dikkat etmedi hiçbirisi yere düşen kristallere.. Kırılan cam parçacıklarına basarken küçük çocuklar.. Kanayan ayaklarına aldırmadan oynadılar.. Yol üstünde koyu kırmızımsı bir renk bırakarak.. Anlamadılar hayatın da onlara oyun oynadığını.. Geç oldu akşam oldu evlerine döndüler... Çaldı kapıyı, bastı zillere.. Kimse çıkmadı karşısına bir süre.. Oturdular soğuk kaldırıma.. İzlediler hayatın akışına kendini kaptıran insanları.. Bazısı doktor, öğretmen.. Bazılarıysa bebek arabasındaki ufaklık.. Ellerinde çantalar, poşetler.. Gülümseyen değil ağlayan yüzler..

Kendimi terkederim..

Kendi hayallerimden çalıp yazılar yaza yaza, yazacak birşey kalmadı sonunda.. Hayaller mi beni tüketti ben mi onları tükettim bilmiyorum..  Sonu gelen hayaller mi sadece..? Yoksa sıra sevgiye ve dostluğa, anılara mı geldi..? Onlar da mı beni unutacak..? Ya tam tersi ise.. Hayaller benim sonumu istediyse.. Hepsi yüzüstü bıraksın, gitsin.. Yalnız kalmak istiyorum sanmayın.. Eğer onlarla gideceksen ve hatırlamayacaksan beni hiç bir zaman.. Sadece, bilmeni isterim..: Sen, beni bırakıp gitsen de.. Bıraksanda beni bir başıma, seninle gelirim.. Ben de kendi kendimi terkederim..

Film Gibi Rüya.. (:

"Nasıl çalıştıracağımızı galiba ben biliyorum" diyerek öne atıldım.. Anahtarı yerden alıp heykelin ellerinin arasına yerleştirdim.. Odayı yeşil, loş bir ışık sardı.. Gittikçe sivrisinek vızıltısı gibi olan ses yükseliyor, kulaklarımızı tırmalıyordu.. Gözlerimi sımsıkı kapamıştım.. Gözlerimi açtığımda kendimi başka bir odada buldum.. Bir koltuk, sehpa ve sürahiden başka birşey yoktu burada.. Az evvel emir veren adam elindeki örtüyü -yada battaniye- inceliyor, bir yandan da odanın ortasında duran orta yaşlardaki profesörle konuşuyordu.. "Buraya niye ve nasıl geldiğimizi bilmiyorum profesör.... Ah, işte bir bardak su.. Biraz dinlenin.. Sizin bilgileriniz bizi bu yerden kurtarabilir.." "Teşekkür ederim Yüzbaşı ama ben, buradan çıkmanın yolunu bildiğimi sanmıyorum.." Profesör tam bardağı almışken "Dur! Sakın o koltuğa oturma!" diye bağırdım.. İkiside şaşkın şaşkın, burada olduğumu yeni farketmiş gibi bana bakıyordu.. "Neden?" diye sord...

Yabancı Bir Notayım....

Kalabalığın içinde kaybolmuş, yabancı bir notayım.... Aşk şarabının dozunu biraz kaçırmışım, kendime saklamışım... Seni arıyorum.. Uçsuz bucaksız nota trafiğinin ortasında.. Derken Sol Anahtarı beni çağırıyor satırlarda yerimi almam için.. Kafam karışık, aklımda bir tek sen... Cevap vermek istiyorum ama tek bir ses çıkıyor dudaklarımın arasından.. "Hıck..!" Yerimi bulduğumu sanarak Re ve La'nın yanında duruyorum beni itekleyerek yanlarından uzaklaştırıyorlar...! Basbayağı dışlandım işte.. Bir sağa, bir sola, kafa bir dünya misali, sallana sallana Sol Anahtarının yanında -yani notaların başında- durdum birden..  Bu sefer olduğum yerde sallanmaya başladım.. Sol anahtarı sinirli sinirli bakmaya başladı bana, anlamıyorum.. Yada anlamamazlıktan geldim diyelim.. Az sonra bizi canlandıracak olan Ses geliyor.. "Do, Fa, Mi, Re, La, Sol....." Ben sallandıkça şarkı dalgalanmaya başladı, Ses dalgalandı.. Sıkılarak etrafıma bakmaya başladım.. Şaşırarak senin, hemen ...

Sartanların Gözünden Koparılış

Yeryüzü yok edildi.. Harabelerden dört dünya yaratıldı.. Bizim için ve menschler için dünyalar..: Gök, Ateş, Taş, Su.. Her dünyayı bir diğerine dört Kapı bağlar..: Arianus'u Pyran'a, Abarrach'a, Chelestra'ya.. Düşmanlarımız için bir ıslahevi yapıldı..: Labirent.. Labirent diğer dünyalara Beşinci Kapı ile bağlanır..: Nexus. Altıncı Kapı ortadadır, giriş sağlar..: Vorteks. Ve her şey Yedinci Kapı aracılığı ile yapıldı.. Son başlangıçtı.. Not..: Ölüm Kapısı Serisi 6. Cilt Okuduğum En Güzel Fantastik - Bilim Kurgu Serisinden.. Tüm Serinin Genel Konusunu Anlatan Bir Alıntı.. Mensch..: Sartan ve Patryn ırkları dilinde elf, insan ve cüce topluluklarına verilen ad.

Hüzünlü Sessizliğin Sinsice Gülümsemesi Gibi..

Üzgünüm.. Ben, gerçekten çok üzgünüm.. Öyle çok isterdim ki bir kere bile "Merhaba" diyebilmeyi .. Fakat hep kaçtım, kaçtım.. Kendimden korkuyordum aslında.. Bir de çevredeki kıskanç, dedikoducu, iftiracı ve bir o kadarda ikiyüzlü o topluluktan.. Soğukkanlı olmalıydım, hata yapamazdım.. Bir büyük hataya daha tahammül edemezdim.. İstesem yaptığım yanlışları düzeltebilirdim -ki düzeltmeye çalıştım.. Ama ben kimim ki kim bana inanacak.. Kendini zeki sanan insanlara inanmak bazı kimseciklerin işlerine geliyor tabii -bir yalana inanmak.. Gözlerine cümlelerimle cevap vermek isterdim.. Ama yapamadım, yapamazdım.. Kendimi tehlikeye atabilirdim ama seni.. Asla.. Benimle arkadaş olduğunda - dost değil arkadaş- çevredeki o kimseciklerin sana -tuhaf görünen aslında sade bir kişiliğe sahip olan, sessiz ve oldukça çalışkan gözüken biriyle nasıl arkadaş olabildiğini merak ederek- garip garip bakacaklarını tahmin ediyordum.. Dahası sen tahmin etmiştin ve benden olabildiğince uzak durmaya ...

Loituma - Ievan Polkka (Levan's Polka)

Büyüleyici bir şarkıdır.. Fakat 5 'ten fazla dinlerseniz sizi hipnoz edebilme özelliği de var.. (: Bir de sözlerine eşlik etmeye çalıştığınızda gülme krizine girebilirsiniz.

Üçüncü Tekil Şahıs..

Davetiyeler, odalar Ve localar iki kişilik.. Ya tek gidersin bi koltukta Ya biletler; iki kişilik.. Ya tek kişiliktir bi yatak Ya yalnız yatılmaz; iki kişilik.. Ya tek taraflıdır bi aşk O da severse; iki kişilik.. Başka kaç kişiyi seversen sev, Bir sevda yalnız iki kişilik.. Hele baş başa bi akşamda, Masalar hep iki kişilik.. "Peki sen kimsin?" dediler bana, Dedim "Üçüncü tekil kişilik.." Peki dostluk var mı dünyada? Dedim "Dünya iki kişilik.." Çocuktuk çoktuk oysa.. Çok üzgünüm şimdilik...

Kek

.......Yavaş yavaş hava kararmaya başlamış.. Kek artık eve dönmesi gerektiğini anlamış.. Yolda giderken karşısına kurnaz tilki çıkıvermiş.. Tilki demiş ki "Kek kardeş sen çok lezzetli görünüyorsun ben seni yiyeceğim.." Kekin aklına bir plan gelmiş.. "Tamam tilki kardeş sen beni yiyebilirsin ama önce sana bir şarkı söylemek istiyorum, izninle.." Tilki demiş.."İyi tamam söyle bakalım şarkını." Kek başlamış şarkıyı söylemeye.. "Unumu bakkaldan aldılar, şeker koydular, yumurta kırdılar." derken tilki şarkıyı bölmüş.. "Kek kardeş seni pek iyi duyamıyorum sırtıma tırman da duyayım.." Kek tilkinin sırtında yine söylemeye başlamış şarkısını.. "Unumu bakkaldan aldılar, şeker koydular, yumurta kırdılar. Fırında pişirdiler, soğusun diye kapının önüne koydular.." derken tilki yine bölmüş şarkıyı.. "Dur kek kardeş ben seni pek iyi duyamıyorum dilimin üstüne çık söyle şarkını.." Kek çıkmış tilkinin diline.. Başlamış şarkıyı söylem...

Niyekine?

Rüyadan uyanıyorum başka bir rüyada buluyorum kendimi.. Maceradan maceraya nasıl atılıyorsa insanlar işte bende onlar gibi rüyadan rüyaya atılıyorum.. Ama asla uyanamıyorum.. Niye uyanamıyorum ki? Hala uyuyorum.. Hala aynı yerdeyim.. İlerleyemiyorum.. Niye ilerleyemiyorum ki? Bir adım dahi atamıyorum? Çaba gösterdiğim halde.. Niye seni bulamıyorum..? Seni niye arıyorum.. Sorma, Onu da bilmiyorum..

Ne garip hayat..

Ne garip bir dünya bu, ne acı hayat Sen ona yanarsın, o başkasına. Uğrunda bir ömür versen de heyhat Sen ona ağlarsın, o başkasına... Bir başka sevda bu, bir başka fasıl Kim bilir bir daha nerede, nasıl? İnsanı yıkanda işte bu asıl Sen ona koşarsın, o başkasına... Yıllarca gözyaşı döksen ne fayda, Yolunda dağ olsan çöksen ne fayda, Kalbini yerinden söksen ne fayda, Sen ona ölürsün, o başkasına... "(Ç)alıntı" (:

İçimdeki 'Fırtınalar' dan......

Kendime ait o biricik dünyamda birden özlem büyüdü.. Hala, o duyguyla savaş veriyordum.. Ve yine yardıma ihtiyacım vardı.. İsim odasına daldığımda karşımda tek kişi gördüm her seferinde.. İçimdeki dipsiz uçuruma adını fısıldadım.. Sesimi duyman, tanıman gerekliydi ama sen ne duydun ne tanıdın..! Şaşırttın beni.. Bu sefer haykırarak söyledim seni sonsuzluğa.. Görmüştüm ama görmedin beni.. Hatta duymadın bile.. Farkına varamadın hala değerinin belkide..? Üçüncüye söyleme zahmetine katlanmadım.. Ama kırıldım bir kere sana.. Ben farkına varmadan gözyaşlarım usulca paramparça yüreğime damlamaya başladı.. Belki beni iyileştirecek olan o damlalar diye düşündüm.. Ama kalbimdeki acıyı arttırmaktan başka işe yaramadılar.. Büyük öfke bulutu sardı bir an dört yanımı.. İçimdeki seni öldürmek istedim.. Kendimi o dipsiz uçurumdan attım.. Ölmedin, ölmedim.. Sonsuzlukta süzülmeye başladım.. Hafiften rüzgar esti birden.. İçimdeki ateşi az da olsa dindiren, uykuya dalmamı, herşeyi unutmamı sağlayacak sak...

Bir dilek diledim tüm yıldızlardan..

Küçükken, yıldızların bize çooook uzakta kalan ışıklı evler olduğunu hayal ederdim.. Bugün bir çok ev ışıklarını yaktı onları görmem için.. Onları gördüm.. Gördüm, çünkü İstanbul' dan Yalova vapuru ile ayrılmıştım.. Geride bıraktığım şehrin son ışığı gözden kaybolurken, gemideki yol gösteren lamba rüzgarla bir sağa bir sola sallanırken onları selamladım.. Gökevlerini.. Ve o an tüm yer değiştiren gökevlerinden (sizin deyiminizle kayan yıldızlardan) bir dilek diledim.. (1 Temmuz 2010 / Yenikapı - Yalova Vapuru / 23.00)

Tırmanıyorum buzlarla kaplı bir dağa.. Tırmanıyorum..

Tırmanıyorum.. Her seferinde şiddetlenen rüzgarla, zirveye doğru tırmanıyorum, kayalara tutunarak buzlarla kaplı dağa.. Zirveye yaklaştıkça rüzgar daha da şiddetleniyor daha da, daha da.. Ve son kaya parçası.. Zirvede, manzarayı görmek için etrafıma bakınıyorum ama görülen tek şey bulutlar ve parlak güneş.. Yinede hayranlıkla izliyorum bu görüntüyü, bir an öyle bir dalıyorum ki tutunduğum taş parçasından kayıyor ellerim.. Şimdi aşağı doğru süzülüyorum, belimdeki ip kurtarıyor yaşamımı sadece.. Yere yakın bir mesafede ip kopuyor, ormanın içine düşüyorum.. Yorgunluğumu gidermek için bir ağaca yaslanıyorum, başımı yapraklara doğru kaldırıyorum.. Yaprakların dansı bana huzur veriyor, onları denizin dalgalarına benzetiyorum.. Bir iki kere gözlerimi kırpıştırdığımda, orman ve dağ yok oluyor.. Gökyüzü de.. Kendimi bir spor salonunda buluyorum, anlıyorum ki başından beri burdaymışım sadece hayalmiş hepsi.. Gördüğüm güneş, salonun ışıkları, rüzgar da klimaymış meğer.. Ormana dönmek istiyorum bi...