Kayıtlar

Yazar benim.

"Ben burada yaşadıklarımdan bahsetmezdim, hissettiklerimden bahsederdim." diye düşündü kahramanımız usulca. Sonra hayaller alemine daldı bir daha çıkmamak üzere. Kimi zaman olmadık mucizelerde seninle karşılaşıyordu. Çünkü bunu düşündükçe... Mucizeye gerek kalmayacak, çarpışacaksınız. Öyle bir çarpışacaksınız ki sizin dışınızdaki tüm dünya yok olacak. Düşmekten korkan çarpışmaktan da korkar. Bazen mesela paralel bir evren varmış. O evrende çarpışıyormuşsunuz. Evren yıkılıyormuş. Seviler bağlıyormuş herkes birbirine... Hele bir de şeyi düşün... Gözlerinin ışıltılı kahvesi onun gözleriyle buluşacak. Sesi, nefesi her şeyi bir milimetreden hissedilecek. Aynı havayı bu kadar yakın soluyabildiğinizde tüm yıldızlar patlayacak, paralel evren yıkılacak. Ama herkes Dünya'daki hayatına mutlu mesut devam edecek. Ve sen de... Sen de ellerini elleriyle buluşturmuş olacaksın. Öyle güçlü tutacak ki ellerinden bulutlar kadar yumuşak parmaklar dolacak avuçlarına. Gülümsemesi tüm galaksiyi ...

İlk adım, ilk okul, ilk öpücük... Bir ilk!

Yaşam çizgimizde bazı ilkler vardır. İlk adım, ilk okul, ilk öpücük... Bugün size bir ilkimden bahsedeceğim. Hayır, hayır! Öpücük değil. Evet hınzır hınzır gülüyorum şuan. Biraz geriye gidelim mi, ne dersiniz? Yıl 2008. Küçük bir elf kızı Seviye Belirleme Sınavı denilen meretin ilk deneklerinden. Sınava deliler gibi çalışmış! Hayali ne mi? Ablasının okuduğu yerde okumak: Çapa Anadolu Öğretmen Lisesi. Sınavdan çıktı, huzurlu... Dershanede 390-400'leri gören biri olarak içten içe umutsuz. Daha yükseleceğine imkan vermiyor. Yükselemedi de zaten. 393 puan ile kaldı, bırak Çapa'yı o güzelim puanla İstanbul'da hiçbir Anadolu Lisesi tutturamadı. Hayatının ilk sınavıydı ve o geçemedi. Bakırköy'de küçük bir düz liseye kaydını yaptırdı. Küçük elf kızı yeni arkadaşlar da edinemedi. Bir kaltağın yüzünden on birinci sınıfa kadar dışlandı, alay konusu oldu. Sonra da bir açıldı tam açıldı diyeceğim ama açılamadan üniversite sınavı... Kızımız çok heyecanlı değil, büyük bir ciddiyetle...

Bir Varmış Bir Yokmuş

Resim
Parmaklarını sayardım tek tek, avucunun bütün hatlarını ezberlerdim usulca. Eğer... En sessiz adımlarla yaklaşırdım kalbine, duyabileceğin en tutkulu şarkılarla... Öyle bir gelirdim ki sana kesin kaçıp gitmek zorunda kalırdın. Hiç o kadar uzağa seyahat edememiş olsam da denerdim. Çünkü sen duvardaki bir çatlak arasından sızan dilek feneriydin ve gözlerine yerleşmişti Kuzey'in ışıkları. Bense sönen ufak bir yıldızdım sadece, on yüz bin milyon yıl uzakta... Yaşamım vardı, keşfetseydin. Ama bunu düşünsen hiç olamazdın. Yok ederdim seni varlığın için. Bitmek tükenmek bilmeyen bir karadeliğe düşerdin daha kimseyi kurtaramadan. Bana verdiğin tınılar adına... Işığımı gözlerine hapsettim, ruhuna dalgalanmalar bıraktım. Şimdiyse sonsuz bir denizin dibinde, uzayın en derin noktasındayım. O çok korktuğum yokluğun içindeyim. Yani... Eriyecektin ya da kendi boşluğuma gömülecektim. Bundan kaçılabilir miydi ki? Işıklar evinin yolunu bulmanda sana rehberlik ederken beni kemiklerime kada...

Sistem Geri Yükleme

Sevdiğimiz her şeyi bağlarız. Köpeğimize tasma takar zincirle bağlarız. Kuşumuzu çok sever, kafese kapatırız. Sevgilimizi çok sever, göz hapsinde tutarız. Biz sevdiğimiz her şeye tasma takar bağlarız. Hayvanat bahçeleri kurar, sevgimizi ve ilgimizi çeken hayvanları kafeslere kapatırız. Bizim sevgimiz tutsaklık içerir, özgürlük değil. Eğer bir şey özgürse, o yalnız ve çaresizdir; muhakkak acilen sevilip tutsak edilmelidir. Her şeyin bir bedeli var; sevgininki de tutsaklık. Bencil ve hırçın tutkularımızın, karşılanması gereken tüm ihtiyaçlarımızın, kadrolu ve sözleşmeli birer işçisiyiz. Bize yaşatılan hazlara aşığız; onu sağlayan kaynağa değil. Biz kendimize bile değil kontrol edemediğimiz taleplere aşığız. Korkulara biat eden, panik ve çaylak bir tetikçiyiz. Derinlerde aciz bir köleyiz, yüzeyde ise, asalet timsali bir kral ve kraliçe. Gerçekte biten hiç bir şey yok; çünkü henüz başlayan bir şey yok. İki kusur buluşur ve yalan çoğaltır. Hatalı ve eksik kopyalar her gün biraz daha çoğal...

Paralel evrende, çok çok uzak bir galakside...

Ben, gezgin bir ruhum. Bedenden bedene dolaşırım. Düşünceden, düşünceye... Ötekiden, berikiye... Tıpkı sen gibi. O, biz, siz, onlar ve diğerleri... Her kişi zamirinin kendine ait, farklı bir yaşantısı var. Hepsi, birbirine göre öteki. Hepsi, birbirine göre barbar. Yabancı, köylü, kültürsüz, uygarlıktan uzak veya görgüsüz. İçlerinden hangisini beğenirsen O'na dersin. O, o çünkü. O, sen değil. Veya tam aksi... O, sen. Sen de O'sun. Bu mümkün mü? Ben, mümkün olduğunu düşünüyorum. Ben, Sen ile empati kurabilirsem barbar demeden başka kültürü kendi kültürünün yerine koyabilirim demektir. Peki bunu nasıl yapacağım? Burnunu topluluk içinde silen biriyle nasıl empatı kuracağım? İğrenmeyecek miyim? Eğer benimsersem neden iğreneyim ki? Ben, bir Amerika yerlisiyim. Gelen sözde Amerikalılar benle hiç empati kurmadı. 'Eski usül' avlanmama, yarı çıplak olmama, dilime ve dinime "Uygar değil!" dendi. Görgü kuralları, sofra adabı, giyim kuşam... Sözde Amerikalı, beyaz adam, ...

Dinle. Bu sadece davul seslerinin hiç durmadıgı bir rüya...

Resim
Bazen insanlar kaçar. Diğerleri anlamaz, kimse anlamaz. Her şey itinayla, büyük bir dikkatle terk edilir. Vazgeçilemeyecekler bile... Bundan kimsenin haberi dahi olmaz. Kimin kimleri ne durumlarda feda edebileceği görülür. Kimlerin hangi çağrılara içtenlikle döndüğü görülür. Ve dibe batanlar bir bir su yüzüne çıkar. Hayattan alınabilecek küçük, güçlü bir darbe ve büyük bir derstir bu. Vurgun yemek... Bundan sonrası kişiden kişiye değişir. Kimisi içine kapanır. Kimisi sosyalleşir. Kimisi iyi görünmeye çalışır. Kimisi intikam alır. Kimisi nefret eder. Kimisi üzülür. Kimisi en büyük zararı kendisine verir. Öyle bir evreye gelinir ki davullar hiç susmaz. “Karşı koy! Kendine karşı koy! Kapat! Ne önemi var ki? Kapat! Bırak gitsinler! Dönseler de dönmeseler de hiç olmadılar ki! Olmamış bunlar, yapamamışlar. Ne duruyorsun? Kapat!  Yaz, yaz, yaz... Çiz, çiz, çiz... Daha çok yaz, daha çok çiz! Hepsi aynı, aynı! Kendin yazarsın, kendin çizersin, kendin oynarsın. Sür beyaz boyayı üstlerine...

Olamaz mı? Olabilir.

Resim
Hayat bazen garip oyunlar oynar ve sonrasında o kadar eğlenir ki gülmekten yerlere yatar. 15 milyonun içinde 15 milyon aramak! Bu ne ki? Aklın takıldığı şu son Eylül günleri ve akşamlarında... Şakır şakır yağmur yağarken, elinde siyah şemsiyesiyle "Sonbahar Pelerinli Kız" sahnede. Evet, kahverengi... Bir toka ile saçlarını tutturmuş -her zamanki "Siz İspanyol musunuz?"dan-. İçten içe kendini Mavi Peri'nin Storybrooke versiyonunun daha çirkini gibi hissediyor. Kahve Perisi...  Havanın verdiği karamsarlığı saymazsak... Yağmur süzülüyor gökyüzünden. Yolda sakin sakin yürürken... Gözlerini kocaman açarak şaşkın bir bakışa şaşkın bir bakış atıyor: "Burada mı?" O gözleri nerede görse tanır. Her şey saniyelik... Arkasına dönüp bakıyor. Seslenmesine rağmen sesi ona geri dönüyor. Fakat önemli değil, umulmayan anda karşılaşmalar sevindirici... Geçmiş, şimdi film şeridi... Düşüncelere, hayallere... Tesadüfler siyaha beyaz gününüzde gökkuşağı oluşturabil...